27 Aralık 2014 Cumartesi

Bulutların üzerinde bir Kokteyl deneyimi : Cloud 34

Bir süredir Zomato uygulamasını kullanıyorum. Hem de büyük bir keyifle. Aslında blog yazmaktan daha kolay geldiğinden, bloğa yazmak konusundaki düşük motivasyonumu iyice bitirmiş olabilir. Çok pratik :). Hem hızlıca fotoğraf yüklüyorum, hem de yorumlarımı yazabiliyorum mekanlarla ilgili.

Salı akşamı da Zomato'nun düzenlediği "Cocktails on Cloud" workshopuna katıldım. Etkinlik Hilton Bomonti'nin 34. katında yeralan barda, Cloud 34'de gerçekleşti. Bar manzarası gerçekten harika. Etkinlik sırasında manzaranın keyfini çıkarmaya vaktim olmadığından ayrıca gideceğim kesinlikle.

11 kokteyl hazırladık. Buraya her birini yazmak doğru olur mu bilemedim ama yazalım gitsin. Siz yine de orjinalini gidip yerinde manzaraya karşı yudumlayın.

?

Turkish Coffee Martini
4 cl Votka, 2 cl Kahlua, 4 cl taze turk kahvesi (pişirilip soğutulmuş) ve buz.
Oldukça keyifli bir koktely, çok da basit.

Lions Milk
1 cl rakı, 2 cl nane likörü, 6 cl elma suyu, 2 cl limon suyu, 3 cl votka.
Bizzat kendim yaptım, tabii ki barmen hocamın direktifleriyle. Biraz sert ama tadını sevdim.

Keyifli bir akşam oldu. Sıra geldi bu malzemeleri tamamlayıp evde farklı lezzetler denemeye..
Bu sayfayı yazarken dinlediğim parçayı da paylaşmak istedim. Passenger, Let Her Go.



6 Aralık 2014 Cumartesi

Merak ediyordum, gittim: La Petite Maison

Ve La Petite Maison, Londra, Beyrut, Dubai ve Nice'den sonra Istanbul'da. Londra'da gidememiştim ve aklımda kalmıştı. Istanbul'a açılınca listeye girdi hemen tabi. Çok uzun zamandır da gitme planları  yapıyordum ama bir türlü olmadı. Sonra dediler ki öğlen gitmek lazım, planlamak birden kolaylaştı tabi. Ama bunu söylerken aslında uzun bir zamana da ihtiyaç olduğunu söylemediler. La Petite Maison'da hızlıca yemek yemek gibi bir opsiyon yok. Gerçekten 'fine dining'. Uzun uzun, tadını çıkararak, hakkını vererek yemek yedik. Başka türlüsü de olmaz, yazık olur.

Farkı kapıdan girdiğiniz anda başlıyor. Muhteşem bir ilgi ve yardım ile karşılanıyorsunuz. Herkes ultra nazik. Alıştığımız türden bir nezaket değil, fazlası var. Mekan yüksek tavanı, şık dekorasyonu ile modunuzu değiştiriyor. Hem haşmetli, hem sade, hem de çok zarif. Aslında bir iş çıkışı barında takılmak güzel olur. Bunu aklımın köşesine not ettim.

Mekanın tamamına hakim masamıza yerleştikten sonra başladı tanıtımlar, anlatımlar. Önce restaurant hakkında bilgi verildi: mutfağı, yemeklerin nasıl hazırlandığı, nasıl bir akışla servis edileceği. Sonra bir başkası gelip şaraplar hakkında bilgi verdi ve seçime yardımcı oldu. Menüdeki her bir yemek seksiydi, seçmek kolay olmadı. Şarabımıza  uygun olan seçimler yaptık.

Ratatouille avec Feta (zeytinyağında marine dilmiş akdeniz sebzeleri) ile başladık. Ben zaten sebzeci bir insanım, çok lezzetli bir başlangıç oldu. Tapenade Verte (enginar ezmesi, taze badem) ise bir enginar aşığı olan beni fazlasıyla mutlu etti. Calamars Frits (kızartılmış baharatlı minik kalamar) beklentilerimin düşük olduğu bir başlangıçtı ancak sanırım tek bir parça bile bırakmadık. Çok nefis bir baharat aroması vardı ve kızartma olduğu halde çok hafifti. Aubergine Grillee, Mozarella et Crevettes au Pistou (ızagara patlıcan, mozarella, karides, pesto) ile de başlangıç faslı kapandı. Aslında patlıcan beklentimin en yüksek olduğu başlangıçtı, başarılıydı da ama benim hayal ettiğim farklı bir lezzetti galiba.

 

Başlangıçlar bittiğinde bir hayli doymuştuk.  Fakat durmadık :). Ana yemek olarak iki seçim yaptık : Canard a l'Orange (meali kendi yağında pişmiş portakallı ördek but) ve  Loup de Mer en Croute de Sel (yani tuz yatağında fileto levrek).  Her iki yemek de enfesti ancak itiraf etmeliyim ördek daha başarılıydı. Kendi yağında piştiğinden çok hafifti, et yumuşacıktı ve ağızda dağılıyordu. Levrek ise minik domatesler ve kızartılmış enginar cipsi ile servis edildi. Oldukça şık bir sunumdu. Ve levrek de çok ölçüsünde pişmişti.


Gönül isterdi ki bir kaç tatlı denemesi yapalım ama 2.5 saatin sonunda hal kalmadı. Hafif bir tatlı seçtik. Ginger breadli, mürdüm erikli dondurma.  Her ne kadar çok doymuş olsam da sanırım dondurmadan limitsizce yiyebilirdim..

Özetle, bir öğlen daha güzel olmazdı. Nefis bir deneyim yaşattı La Petite Maison.