27 Aralık 2014 Cumartesi

Bulutların üzerinde bir Kokteyl deneyimi : Cloud 34

Bir süredir Zomato uygulamasını kullanıyorum. Hem de büyük bir keyifle. Aslında blog yazmaktan daha kolay geldiğinden, bloğa yazmak konusundaki düşük motivasyonumu iyice bitirmiş olabilir. Çok pratik :). Hem hızlıca fotoğraf yüklüyorum, hem de yorumlarımı yazabiliyorum mekanlarla ilgili.

Salı akşamı da Zomato'nun düzenlediği "Cocktails on Cloud" workshopuna katıldım. Etkinlik Hilton Bomonti'nin 34. katında yeralan barda, Cloud 34'de gerçekleşti. Bar manzarası gerçekten harika. Etkinlik sırasında manzaranın keyfini çıkarmaya vaktim olmadığından ayrıca gideceğim kesinlikle.

11 kokteyl hazırladık. Buraya her birini yazmak doğru olur mu bilemedim ama yazalım gitsin. Siz yine de orjinalini gidip yerinde manzaraya karşı yudumlayın.

?

Turkish Coffee Martini
4 cl Votka, 2 cl Kahlua, 4 cl taze turk kahvesi (pişirilip soğutulmuş) ve buz.
Oldukça keyifli bir koktely, çok da basit.

Lions Milk
1 cl rakı, 2 cl nane likörü, 6 cl elma suyu, 2 cl limon suyu, 3 cl votka.
Bizzat kendim yaptım, tabii ki barmen hocamın direktifleriyle. Biraz sert ama tadını sevdim.

Keyifli bir akşam oldu. Sıra geldi bu malzemeleri tamamlayıp evde farklı lezzetler denemeye..
Bu sayfayı yazarken dinlediğim parçayı da paylaşmak istedim. Passenger, Let Her Go.



6 Aralık 2014 Cumartesi

Merak ediyordum, gittim: La Petite Maison

Ve La Petite Maison, Londra, Beyrut, Dubai ve Nice'den sonra Istanbul'da. Londra'da gidememiştim ve aklımda kalmıştı. Istanbul'a açılınca listeye girdi hemen tabi. Çok uzun zamandır da gitme planları  yapıyordum ama bir türlü olmadı. Sonra dediler ki öğlen gitmek lazım, planlamak birden kolaylaştı tabi. Ama bunu söylerken aslında uzun bir zamana da ihtiyaç olduğunu söylemediler. La Petite Maison'da hızlıca yemek yemek gibi bir opsiyon yok. Gerçekten 'fine dining'. Uzun uzun, tadını çıkararak, hakkını vererek yemek yedik. Başka türlüsü de olmaz, yazık olur.

Farkı kapıdan girdiğiniz anda başlıyor. Muhteşem bir ilgi ve yardım ile karşılanıyorsunuz. Herkes ultra nazik. Alıştığımız türden bir nezaket değil, fazlası var. Mekan yüksek tavanı, şık dekorasyonu ile modunuzu değiştiriyor. Hem haşmetli, hem sade, hem de çok zarif. Aslında bir iş çıkışı barında takılmak güzel olur. Bunu aklımın köşesine not ettim.

Mekanın tamamına hakim masamıza yerleştikten sonra başladı tanıtımlar, anlatımlar. Önce restaurant hakkında bilgi verildi: mutfağı, yemeklerin nasıl hazırlandığı, nasıl bir akışla servis edileceği. Sonra bir başkası gelip şaraplar hakkında bilgi verdi ve seçime yardımcı oldu. Menüdeki her bir yemek seksiydi, seçmek kolay olmadı. Şarabımıza  uygun olan seçimler yaptık.

Ratatouille avec Feta (zeytinyağında marine dilmiş akdeniz sebzeleri) ile başladık. Ben zaten sebzeci bir insanım, çok lezzetli bir başlangıç oldu. Tapenade Verte (enginar ezmesi, taze badem) ise bir enginar aşığı olan beni fazlasıyla mutlu etti. Calamars Frits (kızartılmış baharatlı minik kalamar) beklentilerimin düşük olduğu bir başlangıçtı ancak sanırım tek bir parça bile bırakmadık. Çok nefis bir baharat aroması vardı ve kızartma olduğu halde çok hafifti. Aubergine Grillee, Mozarella et Crevettes au Pistou (ızagara patlıcan, mozarella, karides, pesto) ile de başlangıç faslı kapandı. Aslında patlıcan beklentimin en yüksek olduğu başlangıçtı, başarılıydı da ama benim hayal ettiğim farklı bir lezzetti galiba.

 

Başlangıçlar bittiğinde bir hayli doymuştuk.  Fakat durmadık :). Ana yemek olarak iki seçim yaptık : Canard a l'Orange (meali kendi yağında pişmiş portakallı ördek but) ve  Loup de Mer en Croute de Sel (yani tuz yatağında fileto levrek).  Her iki yemek de enfesti ancak itiraf etmeliyim ördek daha başarılıydı. Kendi yağında piştiğinden çok hafifti, et yumuşacıktı ve ağızda dağılıyordu. Levrek ise minik domatesler ve kızartılmış enginar cipsi ile servis edildi. Oldukça şık bir sunumdu. Ve levrek de çok ölçüsünde pişmişti.


Gönül isterdi ki bir kaç tatlı denemesi yapalım ama 2.5 saatin sonunda hal kalmadı. Hafif bir tatlı seçtik. Ginger breadli, mürdüm erikli dondurma.  Her ne kadar çok doymuş olsam da sanırım dondurmadan limitsizce yiyebilirdim..

Özetle, bir öğlen daha güzel olmazdı. Nefis bir deneyim yaşattı La Petite Maison.



26 Ekim 2014 Pazar

İtalya'nın her köşesine dokundum 'aşk' la...

Ne zaman bugün birşeyler yapayım desem elim hep İtalyan tariflerine gidiyor. Aslında ne yemek istiyorum dediğimde de durum çok farklı değil. Öyle tencere yemekleri beni mutlu etmiyor.  Bir kere masaya oturunca önce gözüm doysun istiyorum. O nedenle yenmeyecek bile olsa farklı çeşit görmek istiyorum. Belki de bu İtalyan hevesi de oradandır: Antipasti

Kendimi şımartmadım bu sefer, bir arkadaşım için pişirdim. Lazanya sözüm vardı ama zaten onu pek yakında pişirmiş olduğum için aslında sadece lazanya ile mutfakta eğlenmem mümkün olmayacaktı. Masayı da düşününce.. Yanına biraz renk lazım dedim, eski tarifleri karıştırdım ve de kararımı verdim. Sicilya Salatası, Sebze antipasto ve Verdure alla Lingue. Yani İtalya'nın her bir köşesinden bir esinti. Sicilya, Napoli, Cenova.


Sicilya salatası herkesin sevebileceği türden bir salata değil ama ben kendisini seviyorum. Çok eğlenceli bir insan misali. Hem renkli, hem tatlı, hem tuzlu..

Malzemeler tam da bu mevsime uygun: Portakal (2 adet), Greyfurt (2 adet), Yarım kase siyah zeytin, Kırmızı soğan ve rezene.

Portakal ve greyfurt dış zarları da temizlenerek, önce 1 cm'lik halkalar halinde kesilip küp küp doğranıyor. Rezene ortadan bölünerek ince  dilimler halinde kesilip bu dilimler ayrılıyor. Soğan da aynı şekilde. Bu malzemeler bir kapta karıştırılıp üzerine ayıklanmış zeytinler ekleniyor. Ve karışım bir süre dolapta bekletiliyor.  Servisten hemen önce tuz ve kekik ekleniyor. Tabi zeytinyağı da.  Görüntüsü çok neşeli değil mi?



Sebze antipastoyu hazırlamak da 15 dk sürüyor. Bunun için küçük boy domates (cherry değil), galeta unu, kapari ve taze kekik gerekiyor.

Domatesleri ikiye bölüp içini boşaltıyoruz. Bu içleri ince ince kıyıp içine her domates için 1 tatlı kaşığı kapari ekliyoruz ve birlikte kıyıyoruz. Bu karışıma galeta unu ve taze kekik ekliyoruz.

Karışımı domateslerin içine doldurup üzerine parmesan serptikten sonra 180 derece fırında önce fırın ayarında sonra 2-3 dk ızgara ayarında pişiriyoruz. Kokusu bile enfes..


Gelelim Verdure Alla Lingue'ye. Bu da oldukça pratik bir tarif. Farklı sebzeler kullanıyoruz. Soğan, renkli biber, minik kabak, patlıcan.  İçi için de parmesan, ekmek, yumurta, süt, tuz-karabiber ve mercanköşk gerekiyor. Mercanköşk yoksa fesleğen de olur.

Ufaladığımız ekmeğe az süt ve yumurta ekliyoruz. Tuz ve karabiber serptikten sonra, ince kıydığımız 1-2 adet mercanköşk ilave ediliyor.  Bu karışımı 15dk bekletiyoruz. Soğanı ikiye bölüp cücüğünü çıkarıyoruz ve bu cücüğü ince kıyıp karışıma ekliyoruz. Soğanı ise yaprak yaprak ayırıyoruz.

Kabakları ortadan ikiye ayırıp içini çıkarıp yine bu içi ince kıyarak karışıma ekliyoruz. Biberleri de 4 parçaya ayırıyoruz, her bir parça sanki bir kayıkmış gibi olmalı.

Hazırladığımız karışımı suyunu sıkarak sebzelerin içine sıvıyoruz.  Önceden ısıtılmış 180 derece fırında 25-30dk pişiriyoruz. Üzerine parmesan serpilebilir.

Ben bu iki sebze tarifini aynı anda pişirdim. Kendilerini keyifle yerken de lazanya pişti. Bu yemeğe Selendi Blend 2012 ve Selendi Sarnıç Merlot eşlik etti. İki şarap da nefis.

Bir de keyifli bir masa olsun istiyorum tabi. Mumlarım olsun, taze çiçek olsun, kumaş peçete olsun. Fonda tatlı bir müzik olsun..Sohbet keyifli olsun…

Kumaş peçete dışındaki düzeni yalnız yerken kesinlikle uyguluyorum. Zaten yalnız yemekteyim bari keyfim olsun diye..Çünkü bu hayatta ben gördüm ki, gerçekten 'önce can'.

Geçen akşam yemekte bir arkadaşımdaydım. Okuduğu bir yazıdaki bir sorudan bahsetti. '20 yıl önceki haline sadece iki kelimeden oluşan bir tavsiye verseydin, ne derdin?'. iki kelime olmasa oooo neler derdim ama iki kelime denince ne kadar da zor. Çok düşündüm. İki tavsiye buldum. Biri 'önce can', diğeri 'aşkla yaşa'. Hala hangisini söylerdim net değil aklım. Ama sanırım aşka daha yakınım..


O zaman Love desin Frank Sinatra..













21 Ekim 2014 Salı

"Enginar kalbi yatağında bonfile" gibi seksi bir isim de verilebilirdi

Cumartesi öğleden önce programı fix, değişmez. Sabah 8:00 pilates, oradan çık arabayı yıkamaya bırak, manikür işlerini hallet, arabayı al, eve dön. Saat olur 11:00. O saatten sonra yediğin öğün hem kahvaltı hem öğle yemeği yerine geçer. Hatta bazen akşam yemeği.

Bu hafta Cumartesi de akış değişmedi. Sadece eve dönünce bir yatak montajı yaptım, bazı eşyaların yerleri değişti, o değişim sırasında atılanlar oldu vs.. vs... Ama saat oldu 14:30. Markete gidecek hal  kalmadı tabi. Dolapta da pek birşey yoktu. Lokum et buldum, enginar kalbi vardı buzlukta. Arpacık soğan da buldum. Bunlardan birşey uydurdum.

Tavaya sarımsak ve biber aromalı yağ ekledim. Bu yağlar sürekli evde var. Sızma zeytinyağına, soyup üzerine kesik attığım sarımsakları atıyorum, bekleyince muhteşem  bir sarımsak aromalı yağ oluyor. Yine aynı şekilde sızma zeytinyağına kurutulmuş kırmızı acı biber ekleyerek hoş bir acılığı olan yağ yaratıyoruz. Evde her zaman bulunur. Salatalarda da kullanıyorum. 


İşte bu yağları kullandım, arpacık soğan, 2 diş sarımsak ve kırmızı kurutulmuş biberi yağda biraz çevirdikten sonra, enginar kalbini ekleyerek soteledim. 

Sonra bunları tavanın bir kenarına toplayıp, tuzladığım etleri 3dk kadar pişirdim. 

Biraz da beyaz şarap kullandım. Oldu da bitti..
Fena olmadı. Gelişmeye açık yönleri var ama çok hızlıca hazırlanan ve keyifle yenen bir yemek oluverdi işte. 






9 Ekim 2014 Perşembe

Lazanya yapmayı Napolililerden öğrenecek değiliz...

Zamanı gelmişti. Ne zamandır aklıma gelip gelip vazgeçtiğim bir yemek. Bayramın son akşamı son noktayı koydum. Unutuşum ne kadar uzun sürdüğünü :)

İtiraf etmeliyim keyifle yemek yapmayalı çok uzun zaman oldu. (Yalan : aslında daha 2 gün önce Ferran'dan bir tarif yaptım :) ) Yaptığın takdir görmeyince hevesin de kaçıyor tabi. Oysa yemek kursuna gitmiştim bir heves. Mutfaktayız'da Eray ve Michelangelo ile çok keyifli dersler yaptık. İtalyan menüleri tabii ki, Mico ile keyifle, yarı italyanca yarı Türkçe, şarabımızı da içerek.

Bu şarap eşliğinde yemek yapmak da alışkanlık oldu. Özellikle İtalyan pişiriyorsam "şarap olmadan asla" moduna giriyorum.  Fonda da tatlı bir müzik.

Lazanya serüvenime Selendi Sarnıç Merlot eşlik etti. Merlot tercihim değil normalde, denemek için almıştım, içimi çok keyifliydi. Müzik tercihim de James oldu.Yeni albümleri La Petite Mort dinleyerek başladım çalışmaya. Tam bu noktada Spotify aşkımdan da bahsedelim. Muhteşem bir ürün. Son zamanlarda kullandığım en iyi uygulama.Aklıma gelen ne varsa hemen dinleyebilmek çok keyifli. Arabada da artık sadece Spotify'dan müzik dinler oldum.

Klasik lazanya yaptım, keza  balıklı olan versiyonunu da daha önce denedim ama sevemedim. Orjinalinde ragu ( biz bunun genelde Bolonez versiyonunu biliyoruz. ragu alla Bolognese), beşamel sos ve parmesan kullanılıyor. İtalya'da farklı bölgelerde farklı sos ve etlerle de ( balık, tavuk, domuz vb) yapılıyor. Ben orjinale sadık kaldım :)

Sos için malzemeler :

  • Kıyma ( 500 gr)
  • Kereviz sapı ( 2 bağ/sap)
  • 4-5 domates
  • Şarap
  • Baharat ( tuz, karabiber, biberiye, tarçın, tercih edilirse zencefil)
  • Havuç ( 1 adet)
  • Soğan (1 adet orta boy)
Öncelikle bir tavaya zeytinyağı koyup, kurutulmuş bütün acı kırmızı biber atıyoruz. Biberi bastırarak pişiriyoruz. Sonra ince ince kıydığımız soğan, havuç ve kereviz sapını ekliyoruz. Üzerine karabiber, tarçın ve biberiye serptikten sonra kısık ateşte pişmeye bırakıyoruz. 
Sebzeler piştikten sonra kıymayı ekliyoruz. Bu sırada harlı ateşe ihtiyaç var. Topaklanmaması için kıymayı ezerek iyice karıştırıyoruz. 2 kaşık da kırmızı şarap ekliyoruz. Ve Kıyma ile sebze kısık ateşte pişiyorlar. Mico'nun tabiri ile aşk yapıyorlar.

Sonra iri doğradığımız kabuksuz domateslerimizi ekliyoruz, tuz serpiyoruz. Kıyma ve domates suyunu bırakana kadar harlı ateşte (1-2 dk), sonra da kısık ateşte pişiyor (20-25 dk).

Muhteşem bir sos haline geliyor.. Kokusu da tadı da enfes. 

Sos pişerken bir taraftan da beşamel sos yapmak gerekiyor tabi. Buna tarif yazmıyorum, bilmeyen yoktur. Kritik noktası her bir kaşık una karşılık bir bardak süt kullanmak. Ve tabii ki de zeytinyağı kullanmamak.  Beşamel sosu bol yapmak iyi olur ben biraz cimri davrandım, pişmanım..

Bu iki sos hazır olduktan sonrası lego yapmak gibi. Kabımızın tabanı ve kenarlarını beşamel sosa buluyoruz. Kaynar suda 1.5-2 dk bekletip yumuşattığımız lazanyaları diziyoruz. İlk katta az ragu koyuyoruz, üzerine parmesan serpiyor ve beşamel sos ile kaplıyoruz. İkinci kat lazanya sonrası bu defa bol miktarda ragu kullanıyoruz, yine parmesan serpip beşamel sosu ile kaplıyoruz. Üçüncü katta da bol ragu olacak. Sonra üzerini bol beşamel sosu ile kapatıyoruz. Ve üzerini bol miktarda parmesan ile kaplıyoruz. Hile yapıp eski kaşar da ekleyebilirsiniz. Ben Parmesan kullandım sadece. 
 


Ta tammmm.. Fırına hazır. 25 dk fırında 180-200 derecede pişiyor. Son 3 dk ızgara ayarına getiriyoruz ki üzeri kızarsın biraz.

Kokusu beni benden aldı, tadını anlatmaya kelimeler yetmez.. Leziiiiizzzz.....
Çok mutlu bir mutfak serüveni oldu benim için. Michelangelo'nun kulaklarını da çınlatttım.. 




Bayramın son akşamında kızımla neşeli bir sofrada keyifle yemeğimizi yedik. En büyük takdir de bu harika minik hanımdan geldi. "Eline sağlık anniş, harika olmuş".

Yemeği yaparken James dinlemiştim ama sofrada bize  kızımın çok sevdiği Jason Mraz eşlik etti.


O zaman bu da James'dan gelsin. Walk like you...






13 Eylül 2014 Cumartesi

Bugün kendim için pişirdim. Ferran Adria Part 2

Uzun zamandır blogla ilgilenmedim, yedim içtim gezdim de yazamadım. Ama pek yazılası yemek yapmadım itiraf ediyorum. 3 haftadır farklı menüler seçip alışveriş listeleri hazırlıyorum. Markete diye evden çıkıp bir arkadaşla yemek yiyerek noktalıyorum günü. Liste cebimde geziyor. Ama her hafta da değişiyor. Bugün çok kararlı çıktım evden. Liste yine değişti :). Ferran'ın menüsünü olduğu gibi yapmamaya karar verdim. Hem o kadar çok yiyemem hem de her menüde farklı bir yemeği beğeniyorum. Zencefilli körili biftek ile Mandalina tatlısını yapmaya karar verdim.  Ve her zaman olduğu gibi Akasya 'daki MacroCenter'da aldım soluğu. Seviyorum Macrocenter'ı. Gözüm doyuyor, mutlu mutlu dolanıyorum.

Malzemeleri alıp koşarak, midemde kelebekler uçuşarak eve geldim. Herşeyden önce açtım şarabı. İspanyol şefin kitabından yemek yapınca şarap da İspanyol olmalı, değil mi?

Ben Priorat açtığımı sanıyordum, değilmiş. İlk defa denedim bu şarabı, çok da beğendim. Yalnız bir süredir Türk şarapları beni daha çok mutlu ediyor. Selendi, Suvla; en son Kalpak içtim, muhteşemdi.

Neyse İspanyol şaraplarını da seviyoruz. Enişte Luis getirdi sağolsun.

Bugün amaç Ferran'ın tarifi ile zencefilli körili biftek yapmak. Malzemeleri sayarsam: biftek (ben lokum hazırlattım çok ince kesilmiş), taze zencefil, mümkünse curry paste, yoksa toz köri; hindistancevizi sütü, maydonoz.


Öncelikle bifteklere  tuz ve kararbiber serperek başlıyoruz. Dilediğimiz kadar.  Sonra zencefili kabuğunu soymadan ince kıyıyoruz.

kızdırdığımız zeytinyağına önce zencefilleri ekleyip çeviriyoruz, sonra köri ekliyoruz. Bir süre karıştırdıktan sonra 5-6 sap maydonoz ekliyoruz.

Su ekleyerek kaynamasını bekliyoruz. Ardından da bu karışıma hindistan cevizinin 2/3'ünü ekliyoruz.

Sonra da daha önce tuz ve karabiber serptiğimiz etleri ekliyoruz.

Düdüklü tencereye alıp 50 dakika pişirdikten sonra. Üzerine kalan hindistan cevizi sütünü ekliyor. Ve Maynonoz da ekleyerek servis ediyoruz.

Ben yaptım diye demiyorum ama gerçekten harika oldu. Hem hafif hem de etler ağızda dağılıyor. Zencefil de çok güzel bir tat veriyor.

Ben çok etçi bir insan değilim ama beğendim. Hem çok pratik hem de çok lezzetli.


Talısız da olmazdı tabi. Tatlı süper hızlı, çok pratik. Mandalina, Cointreau, esmer şeker ve vanilyalı dondurma gerek. 3 mandalinadan mandalina suyu yaptım. Bir kaseye bir mandalina dilimlerini koyuyoruz. Üzerine 2 kaşık Cointreau ekleyip bir tatlı kaşığı esmer şeker serpiyoruz. Üzerini kaplamaya yakın bir noktaya kadar hazırladığımız mandalina suyunu ekliyoruz.  Bir kaşık vanilyalı dondurma koyarak servis ediyoruz. Çok basit değil mi? Çok hafif ve lezzetli.

Sevdim ben bu akşam yediklerimi. İnsan yemeği misafire değil asıl kendisine yapmalı özenerek, uğraşarak. Kendimizden değerli kim var bu hayatta?

Ben de kendime ziyafet çektim :)..
Afiyet olsun.. Hayat da bana güzel sanki..
















1 Eylül 2014 Pazartesi

Duyduk duymadık demeyin! Devrim El Celler de Can Roca'ya gidiyooor!

Her ayın 1'ine koyduğum alarmlara, başvurulara rağmen bir türlü rezervasyon yapamadığım El Celler de Can Roca. Luis başardı. Temmuz 2015'de gidiyoruz.

El Celler de Can Roca, 3 kardeş tarafından işletilen 3 Michelin yıldızlı bir restoran. 2013'de en iyi restoran seçilmişti.

Ben çok ama çok heyecanlıyım. Çok istediğim bir deneyim. Çok mutluyum.
Bloğu boşladığımın farkındayım, bu ara yemek yaparken de yerken de fotoğraf çekmeyi unutuyorum. O zaman da yazmak anlamlı olamıyor :(


28 Nisan 2014 Pazartesi

Bir Cumartesi akşamı: Zeynep'le 'Kalpten Tarifler'


Rakılarımız yemeklerimiz aksadı. Görüşmelerimizin düzeni karıştı. Biri beddua mı etti, gözü mü değdi bilmem ama ilişkimiz WhatsApp'a hapsoldu.. Ne çok dertlendim ne dramatik yazdım.. Hepi topu 1 haftadır görüşmedik oysa.

Zeynep ile yine bir cumartesi günü buluşma hevesindeydik. Bu sefer öğleden sonra başlayan ve mutfak maceraları içeren bir format oldu, iyi de oldu hani. Zaten arkadaşının hediye ettiği kitaptan tarif deneyesi varmış, benim de canıma minnet. Tam böyle bir işin ortasına düşmüşüm, körün istediği bir göz..

Kitabı evirip çevirip içinden 2 tarif seçiverdik. Bir koşu Migros'a gidip eksikleri de tamamladık. Öyle mi yapsak böyle mi yapsak diye düşündük taşındık. Ve giriştik işe. İşte bu yazımızda bu cumartesi keyifle yapıp daha da büyük keyifle yediklerimizi anlatmak düştü başa.

Menü'den 3 tarif anlatırız burada -Üçü de çok pratik ama çok da lezzetli- : Bademli Somon, Kuşkonmazlı Enginar salatası ve Patates. Bu patates dediğime bir isim lazım, böyle olmadı.

 Somon zaten sevdiğimiz bir lezzet. Hem pratik hem de omega açısından zengin olması sebebi ile oldukça faydalı. Bir dönem çok tüketmiştik Mira yesin diye.  İki tür somon pişirdik. Biri bildiğimiz klasik üzerinede defne yaprağı ve limon dilimi ile fırına verilen. Diğer ise Kaplten Tarifler kitabından. Somonu yağlı kağıda yatırıyorsunuz, standart yağlama operasyonunu uyguluyorsunuz. Sonrasında üzerini silme file badem ile kaplıyorsunuz. Bizim aklımızda bir 'bu bademler yanmaz mı?' sorusu vardı, itiraf ediyorum. Ama yanmadı. Leziz oldu. Hem görüntüsü çok başarılı hatta harika hem de bademin tadını da alıyorsunuz ve oldukça da keyif katıyor somona. 10 puan 10 puan.


Diğer tarifi de heyecanla yaptık. Kuşkonmazlı enginar salatası. Maalesef Migros'daki taze kuşkonmazlar çok kötüydü, içleri geçmiş. Nerede Macrocenter'in diri kuşkonmazları? O sebeple konserve beyaz kuşkonmaz kullandık. Ancak bence bu salata taze kuşkonmaz ile yapılmalı, tadı çok değişir.  Yalnız heyecandan fotograf çekmeyi unuttum ben, çok motiveydik.
Malzemeler: 4-5 adet enginar, bir konserve kutusu kadar kuşkonmaz(bir bağ), bir demet dereotu (biz daha az kullandık), bir bardak kadar kornişon turşu (gözünüz doyana kadar), 3 tatlı kaşığı kapari ve 4-5 kaşık mayonez.
Enginarları biraz yumuşayana kadar kaynattık, biraz diri bıraktık. Salatada fresh olması iyi olur dedik. Bir de kolayca püre olabilen bir sebze o sebeple çok da yumuşak olmamalı diye düşündük. Biz kaynama suyuna yarım da limon sıktık.  Diğer tarafta kornişon turşu, ve dereotunu rondodan geçirdik, bu karışımı bir kaseye alıp üzerine kapari ve mayonez ekledik. En son da bu karışıma 1-2 cm'lik parçalar haline getirdiğimiz kuşkonmazlar ile yine iri parçalar halinde dilimlediğimiz enginarları ekledik.  İşlem tamam!

Muhteşem birşey. Rakı yanına da iyi yakışır kanaatindeyiz. Yalnız yanlışlıkla acılı kornişon almayaydık iyiydi.

Son olarak da balığın yanına br patates yapsak dedik. Vok tavada sotelemeye karar verdik. Çabuk pişsinler diye önden biraz haşladık. Burada da kıvam önemli, tavada çevirirken dağılmamalı. Tavada önce arpacık soğanları renkleri değişene kadar soteledik, ardından iri doğradığımız patatesleri ekledik, bir tutam da tuz. Yüksek ateşte kendilerini kaynaştırdıktan sonra kısık ateste pişirdik. En son ise harlı ateşte çevirerek kızarmalarını sağladık. Çok leziz oldu.
Unutmadan, pişmeye yakın sarımsak ve de tabii ki bir tutam da biberiye eklediğimizi söyleyelim.
Sonra hepsini afiyetle yedik.  Süper keyifli bir cumartesi oldu..Elimize sağlık..