14 Mart 2014 Cuma

Barselona, Bölüm 5 : Kızkıza

Doğum haberini aldığım anı hala hatırlarım, o kadar canlı ki hislerim. Hayatımın ilk büyük hayal kırıklığıdır kardeşimin doğum haberi. Oysa erkek olacaktı, adı da Ali olacaktı. Ama kız oldu, haliyle Ali de olmadı tabi. Geri de gönderilemiyormus mecburen kabullendik. Ama benim kardeşimi tam olarak kabullenmem uzunca bir zaman aldı. Aslında onu ne kadar çok sevdiğimi ikimiz farklı şehirlere dağılıp uzak kalınca anladım. Ben İstanbul'a, kardeşim Ankara'ya gidince. Sonra çok telefon kuyruğu bekledim kendisini aramak için. 
Şimdi ise kaderin cilvesi o Barselona'da. Artık aynı ülke topraklarında bile değiliz. Kaderimiz buymuş bizim, ne diyelim?

Ayrı ülkelere dağılınca prensip kararı aldık en uzun ayrılık 3 ay olacak. Bu süreyi geçirmeyeceğiz dedik, hiç de aksamadı bu durum. Birbirimizi seviyor muyuz ne? Ne kadar özlersen özle kavuşunca doyamıyorsun yine de, öyle yarı dolu yarı boş dönüyorsun işte.

Kardeşim benim için detaylı bir Barça programı hazırlamıştı her zaman olduğu gibi. İkinci bebeğini göbeğinde taşır durumda olmasına rağmen programı aynen uyguladı. 

Günün planda olmayan süprizi ise Cerveceria Catalana oldu. Karşıma çıkınca pat diye birden altın bulmuş gibi oldum. Ne zamandır gelmiyordum. Aslında La Flauta keşfinden beri. Bir de Catalana daha önceleri geleneksel dekorda sade bir mekandı, sonra seyahat kitaplarından birinde listelendi. E listelenmesi sonrası diye tahmin ediyorum birden turist popülasyonunun arttığı bir yer oldu. Bunu takiben bir baktık dekorasyon değişmiş ve modern soğuk bir mekan oluvermiş. Hayal kırıklığına uğradım tabi. Sanki mutfak da biraz değişti. Yine de ilk gözağrım ve halen başarılı denebilir.  

 

Devrim Barca'ya gelir de Pimientos de Padron yemeden döner mi?  Noooo. Bildiğimiz biber kızartması ama biber farklı ve de kalın tuzla filan sunuluyor. Çerez gibi yiyor insan. Çekirdek çitlemek gibi birşey. Her ne kadar bir kaç sefer bu biberlerden alıp İstanbul'a kadar taşıyıp yapmayı denediysem de aynı lezzete ulaşamadım. 

Ortadaki resimde görülen tapa'yı ilk defa denedim. Kızarmış ekmek üzerinde ince kıyılmıs marul, mayonez, jamon, kırmızı közlenmiş biber karışımı. Gayet fresh ancak orjinal bir lezzet olduğunu söyleyemem. Kolaylıkla yapılabilir. 

Sağdaki ise meşhur Patatas Bravas. Önemli olan yanındaki sos. Şimdiye kadar yediğim en unutulmaz Patatas Bravas'ı Madrid'de gayet salaş minik bir mekanda yedim, o tadı bir daha da bulamadım. 
Bu tapa'nın adını hatırlayamadım. Solomilo gibi birşeydi sanki. Öğrenince bu yazıyı güncellerim. Bizim lokum gibi bir et aslında, gayet başarılı. Az pişmiş olması dışında benim açımdan süper.  Ancak Bostancı'daki Günaydın sağolsun beni az pişmiş ete alıştırdı cebren ve hile ile. Lokum dediğimiz eti az pişmiş yiyebiliyorum artık. 

Bir Cerveceria Catalana günü daha sona erdi. Karnımız tok ayrıldık mekandan. Kardeşim sağolsun, keyifli bir gün geçirdik beraber. 

İyi ki doğmuş, iyi ki Ali olmamış. Ay lav yu Sis.

Devrim





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder