21 Mart 2014 Cuma

İstanbul'da olmayı seviyorum: Duble Meze Bar

 Istanbul'da yaşamayı seviyorum. Her tür ruh halini, her hava durumunu sönümleyen ve de keyifli ortam yaratabilen bir şehir. Yağmurlu havada da güneşli havada da güzel. Ve duygu durumuna uygun bir kucaklaması var seni, herşeyi unutturur. Bazen geceleri her bir köşesinden ayrı ayrı bir nefes çekip öyle uykuya dalasım var.

Bu akşam uzun bir aradan sonra Zeynep ile rakı keyif yapalım istedik. Hem rakıya hem de Zeynep'e bir ara vermiştim. Malum Barselona filan derken. Münferit veya Duble'ye gidesimiz vardı, ruhumuz bugün Duble istedi.

Daha önce de gelmiş manzarasına hayran kalmıştım. Sadece burada rakı değil de şarap içilesi bir ambiyans var.

Manzara görmeden anlaşılmaz, fotoğraf yansıtamıyor ama yine de bir fikir vermesi açısından bir örnekleyelim :)


Yalnız bugün feci bir kadın popülasyonu vardı, gün gibiydi. Tüm kadınlar eğlenmek için bu mekanı seçmiş.

Mezelerinin tadı da sunumu da çok başarılı. Şiddetle tavsiye edilir. Benim ikinci gelişim üçüncü defa gelmeye gerek var mı emin değilim. Bu isteksizlik Duble'den değil de İstanbul'da gidecek çok yer olmasından kaynaklanıyor. Bugün gitmek istediğimiz yerleri bir sıraladık, çoooook işimiz var, çooook. Şikayetçi miyiz? Asla. Keyfimiz böyle olsun, tek derdimiz de mekan seçmek olsun.

Aslında insanın rakıya ortak olacak keyifli bir dostu varsa, mekan teferruat :).






İkimiz de çok aç değildik. O sebeple gözümüz dönmedi, feci cool takıldık. Rakıya, muhteşem manzaraya karşı dışarıda (tears mı desem?) başladık.

Ahtapot, Tabule yoğurtlama, Levrek marin, kestane mantarlı humus ve semizotlu salatayı patlıcanlı börek takip etti.



Ben ahtapot sevdalısı değilim, kendi başımayken yemek aklımdan geçmez. Hem kendisinin zekasına hayranlığımdan yemek için kullanılması pek zoruma gider hem de öldürmeye değer bir lezzeti olduğunu pek düşünmem. Suyun altında ihtişamlı halini görüp hayranlıkla izlediğim bir canlıyı tabakta görmek biraz da acıklı gelir.  Ama yedim.. herşeyi tadacağım hevesine kurban gitti. Pek çok farklı denememe kıyasa başarılı diyebilirim ama yemesem eksikliğini hissetmezdim.

Zeynep 'Tabule yoğurtlama' ile aşka düştü. Kendisinin favori mezesi bu. Benim oyum ise kestane mantarlı humusa gitsin. Üzerindeki fıstıklar da çok yakışmıştı, tadı damağımda kaldı.

Levrek marin söylememi teşvik eden içeriğindeki trüf yağının tadını alamadım. Zaten bitiremediğimiz tek meze de bu oldu.
Salata da beklenen performansın üzerinde. İlk defa bu kadar başarılı bir semizotu salatası yedim. Semizotunun baskın tadı yoktu.

Ama gecenin yıldızı Granyöz nam-ı diğer Kaya levreği. İlk defa yedim. Muhteşem bir lezzet. Harika pişirilmişti. Önce fırınlanıp sonra ızgara edildikten sonra tekrar fırın görüyormuş ve son ızgara dokunuşu sonrası tabaklarımızda yerini buluyor. Şiddetle tavsiye ediyorum.


Biz Duble'den mutlu ayrıldık. Rakımız, mezemiz, sohbetimiz ayrı ayrı lezizdi.

Bizi yağmurla karşılayan kasvetli bir İstanbul sabahını muhteşem bir hava ile keyifle noktaladık.

Yemeğe eşlik eden müzikler de harikaydı. Aklımda en çok kalan çocukluğumda da sürekli mırıldandığım Unutma beni. Ne çok severdim ben Esmeray'ı. Hele de o 'Gel tezkere' yok mu? Neden o kadar severdim o yaşta bilemedim, çok saçma.


Devrim


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder